24 Ekim 2011 Pazartesi

yaşamayı hatırlatan titreşimli alarm...

hırslılar, kötüler, inatçılar, kalp kıranlar, kalbi kırıklar, acı çekenler, mutluluktan gözleri dolanlar, yerden kesilen ayaklar, gülmekten kırışan yanaklar, ağlamaktan şişen gözler, sarışınlar, saçlarını hiç boyatmamışlar, annesinin kuzuları, babasının şımarttıkları, sinirliler, lafını esirgemeyenler, bir şey söylemeden önce on kere düşünenler, çocukluğunu unutamayanlar, hiç çocuk olmayanlar, gözleri kapıda kalanlar, hep başka tarafa bakanlar, dolu dolu yaşayanlar, olmasa da olur'cular...

şimdi hiçbiri yoklar.
evleri, onların üzerini örttü.
hayat bazı duygular için çok kısa. bazı duygular hayattan daha uzun.
bir deprem olur ve sonrası olmaz.
ona göre yaşamak lazım. yaşamak lazım.

7 Ağustos 2011 Pazar

bu blog bana gençliğimi hatırlatıyor. baktıkça pilav gününe gelmiş gibi oluyorum.

23 Mayıs 2011 Pazartesi

hayatımda tanıdığım en güçlü kadındı ve en mutsuzu

20 Mart 2011 Pazar

mahsusçuktan

depresif bir yazı olmasın bu. sonuçta bir yazarın her zaman ruh haline göre yazma lüksü yoktur di mi?

mesela ben şimdi bir sahil kenarında küçük bir evdeyim. o kadar mutluyum ki.

bak mesela mutluluktan yazamıyorum. o kadar yani.

17 Şubat 2011 Perşembe

Biz büyüdük ve...

Aslında dünya hep kirli, sadece büyüdüğünde anlıyorsun.
Yaşın büyüdükçe acılar da büyüyecek.
 Ağlamamaya çalışıyorum. Ağlamamak için "çalışıyorum".
"Delilerden tek farkım deli olmayışım." demiş Dali.

13 Şubat 2011 Pazar

hayatımdan kısa kısa...

Yapmak isteyip de ertelediğim her şeyden özür diliyorum. Sevdiğim halde koşup sarılmadığım herkesten de...
Uyanamadığım sabahlardan ve kahkaha atmadığım günlerden...

Hayat gerçekten çok kısa.

hoşçakal MÇ...

6 Şubat 2011 Pazar

özgürlüğüm nerde? suya düştü

sadece bir hafta sonu istiyorum. hiçbir şey düşünmeyeceğim, boş boş tavanı izleyeceğim bir tane hafta sonu...
sonra gönül rahatlığıyla ölebilirim.

25 Ocak 2011 Salı

Bir junior asla olumsuzluk ekleri kullanmaz.

Bir sürü kaynanan olduğunu düşün. Üstelik bekarken...

16 Ocak 2011 Pazar

Bazı aşklar çıtayı yükseltir.

O çıta bir daha düşmez. yükseklik korkunu kendi kendine yenebilirsen ne ala...

9 Ocak 2011 Pazar

25. yılın tepesine çıktım, aşağıya bakıyorum.

25 yaş... eskiden "25 mii? evde kalmış bu yeaaa!" dediğim yaş...

25 yıl ne demek?
annemin "kahvaltı hazır" sesiyle uyanmaktan, çalar saatin iğrenç sesine geçiş yapmak.

arkadaşlardan sıyrılıp, yalnızca dostlarla vakit geçirmek.
umudunu kaybedip kaybedip çıkardığın yerde tekrar bulmak.
"bu yediğim son kazık" deyip, yeni kazıklara yelken açmak.
leyla olmak.
ayaklar parçalanana kadar dans etmek.
kaldırımda içerken bile dünyanın en mutlu insanı olabilmek.
sabahı sokakta karşılamak.
yolun ortasında bağıra çağıra ağlamak.
zaman mekan dinlemeden gülme krizine girmek.
acı çekebilmek
acıyı unutabilmek
saçmalamaktan zevk almak
sorgulamak
sorgulamaktan vazgeçmek
ev yemeğini özlemek
bir şey yapmadan yüz kere düşünmek
sonra bildiğini okumak
"hayatta olmaz"ı bırakıp, "her şey olur"a inanmaya başlamak.
kendini kaybetmekten sıkılıp kendine gelmek.
sır biriktirmek.
anlatmaktansa dinlemek.
"ben bu çocuğu düzeltirim"den "ne kadar düzgün bir çocuk"a terfi etmek istemek...


25 yaş biraz dengesizlik yaşı galiba.
ne olgun ne küçük.
ne yarım ne tam.
25 yaş, çeyrek asır demek!