9 Ocak 2011 Pazar

25. yılın tepesine çıktım, aşağıya bakıyorum.

25 yaş... eskiden "25 mii? evde kalmış bu yeaaa!" dediğim yaş...

25 yıl ne demek?
annemin "kahvaltı hazır" sesiyle uyanmaktan, çalar saatin iğrenç sesine geçiş yapmak.

arkadaşlardan sıyrılıp, yalnızca dostlarla vakit geçirmek.
umudunu kaybedip kaybedip çıkardığın yerde tekrar bulmak.
"bu yediğim son kazık" deyip, yeni kazıklara yelken açmak.
leyla olmak.
ayaklar parçalanana kadar dans etmek.
kaldırımda içerken bile dünyanın en mutlu insanı olabilmek.
sabahı sokakta karşılamak.
yolun ortasında bağıra çağıra ağlamak.
zaman mekan dinlemeden gülme krizine girmek.
acı çekebilmek
acıyı unutabilmek
saçmalamaktan zevk almak
sorgulamak
sorgulamaktan vazgeçmek
ev yemeğini özlemek
bir şey yapmadan yüz kere düşünmek
sonra bildiğini okumak
"hayatta olmaz"ı bırakıp, "her şey olur"a inanmaya başlamak.
kendini kaybetmekten sıkılıp kendine gelmek.
sır biriktirmek.
anlatmaktansa dinlemek.
"ben bu çocuğu düzeltirim"den "ne kadar düzgün bir çocuk"a terfi etmek istemek...


25 yaş biraz dengesizlik yaşı galiba.
ne olgun ne küçük.
ne yarım ne tam.
25 yaş, çeyrek asır demek!



1 yorum:

Adsız dedi ki...

25 yaş bence bir çok şey için treni kaçırdığını hissettiğin yaş,tabi istediğin vagona hala binememişsen.
Aman canım takma kafanı sadece tren mi var bu memlekette? Uçak var,vapur var,gemi var,otobüs var.... var oğlu var :) Bari onları kaçırmayalım.