27 Aralık 2010 Pazartesi

Seni üstüme alınmalı mıyım? Bilemedim...

23 Aralık 2010 Perşembe

Hayat ne güzel olurdu

Mutsuzluğun sebebini sorguladığım kadar, mutluluğumunkini sorgulasaydım...
Boş muhabbet ortamından sıkıldığım an kaçıp kendimi sokaklara vurabilseydim...
Aitlik hissimin peşinden gitseydim...
Ters giden şeyler için üzüleceğime vites değiştirseydim...
Kafamda yarattığım karakterlere inanmamayı öğrenebilseydim...

bazen bir cümledir hayat

"My inbox is full but my life is empty."

21 Aralık 2010 Salı

Sonradan Görme, Önceden Bil

Sonradan görmelik; zamanında parasız olduğu için aşağılanmış veya öyle olmasa bile kendini aşağıda hissetmiş kişilerin hayallerindeki paraya ulaştıklarındaki halleridir bence.
Sonradan görme insanları bazen gösterişli kıyafetlerinden, bazen abartı hareketlerinden tanırsınız. Para onlar için çok önemlidir. Zaten o kadar öndemli olduğu için, yemeyip içmeyip çalışıp çabalayıp vurmuşlardır paranın dibine. 

Ben biraz fazlaca karşılaştım sanırım kendileriyle. Bana göre birkaç özelliklerini yazacam ki gördüğünüz an arkanıza bakmadan kaçın diye. 

Efenim sonradan görme insanlar:

Kotunun cebinde 10 Lira bulunca önce sevinçten gözleri parlar, sonra hemen toparlanır.

Yere düşürdüğü 50 Kuruş'a göz ucuyla bakar ama eğilip almaz.

Restoranda doymasa bile, mutlaka tabağında yemek bırakır.

Garsonları satın almış gibi davranır.

Çok yüksek sesle kahkaha atar.

Herkesten saygı bekler. Saygı göstermeyene şaşar kalır.

Her konuda haklıdır. Ondan daha az parası olan biri nasıl haklı olabilir ki zaten?

Yurt dışından aldığı şeyleri, nerden aldığını sorduğunuzda çok mutlu olur.

Her daim pohpohlanmak ister.

Aslında bu tip insanlar olmasa hayat çekilmez olurdu. Düşündüm de ben onları seviyorum. Onları izlemeyi, konuşmayı, anlamaya çalışmayı. Bence siz de sevin; vazgeçtim kaçmayın.


19 Aralık 2010 Pazar

İki gün, bazen "iki gün"

14 Aralık 2010 Salı

Beynimdeki senaryo yazarları

Uğruna aylarca ağladığım çocuğun twitter sayfasını buldum. okudum. çok sığ biri olduğunu anladım. daha çok ağladım. 

Gözümde büyütmeyi çok sevdiğimi söylemiş miydim? Hayalimdeki insanı bulamayacağımı bildiğimden belki, kafamda yaratırım ben karakterleri. Rolü de en uygun olduğunu düşündüğüm insana veririm.

Her şey içimde yaşanır, karşımdakinin haberi olmadan. Eğer rolün sahibi kafamın içine girebilse, o bile aşık olur zaten kendine. "Bu ben miyim?" diye...

Hani bazen yolda yürürken çok sevdiğin bir oyuncu görürsün. salak bir gülümsemeyle izlersin elinde olmadan. ama oyuncu hiç filmlerdeki gibi değildir. hayal kırıklığına uğratır seni. neye kırıldığını da bilmezsin ya salak gibi.
işte öyle bir hayal kırıklığıydı benimki. eskilerin erol taş'ı yolda dövmeleri gibi. ben de zamanında fazla kaptırmışım filme kendimi.

12 Aralık 2010 Pazar

Bazen kendime inancım sıfırlanıyor. Öyle zamanlarda Tanrı bile olsam, en büyük ateist ben olurum.

hayatım bir film şeridi gibi geçiyor, bense figüranım...

güzel mi kötü mü anlayamadığım bir sürü zaman geçti. saatler, cuma geceleri, pazar sabahları, çarşamba öğleleri, gece yarıları, sabahın erken saatleri, gün batımları...

ben yokken neler olmuştur kim bilir. uzun hafta sonu kahvaltıları, şarap eşliğinde kız muhabbetleri, "bu filmi izleyelim" savaşları, (önce) fal baktırma yarışları... hepsi yaşanmıştır ve ben yokumdur çünkü çalışıyorumdur.


aşık olunca sevdiğin her şeyden, hatta bazen arkadaşlarından bile vazgeçersin ya hani... ama mutlusundur (ya da öyle olduğunu sanırsın.) sonra malum sona ulaşınca yani aşk bitince anlarsın nelerden vazgeçtiğini. işte o zaman iki olasılık vardır "iyi ki"ya da "keşke" demek (can dündar:)

iyi ki veya keşke demek için çok erken biliyorum. aslında çok fazla da düşünmemeye çalışıyorum. mutlu muyum diye düşünmeye bile vaktim yok zaten.

"keşke" yolun sonunda "iyi ki" desem...