22 Nisan 2010 Perşembe

hiç tanımadığım bir erkeğe

önünde durdum. bir an afalladı yolunu değiştirmeye çalıştı. yine önüne geçtim. kafasını kaldırdı bu sefer. gözlerime baktı. epey şaşırmıştı.

"hiç tanımadığım bir erkeğe anlatacak o kadar çok şeyim var ki." dedim annesinden oyuncak isteyen çocuk bakışlarıyla.

eski bir masada oturduk. müziğin sesi yüksekti ama birbirini hiç tanımayan iki insan için güzeldi. gerginliği azaltıyordu. biranın etkisi miydi müziğin miydi bilmiyorum ama hiç rahatsız hissetmedim kendimi. konuştum konuştum... içimde ne varsa anlattım. ilgiyle dinledi. gözlerini üzerimden ayırmıyordu. her hareketimden ruh halimi çözümlemeye çalışıyordu belli ki.

anlattıkça hafifledim. sonra içimden siyah bir duman çıktı sanki. içimin karanlığıydı sanırım. akşamüstü karanlığında otururken biri ışıkları açmış kadar mutlu oldum.

ben susana kadar tek bir kelime etmedi. iyice aydınlık olunca içim sustum. gülümsedim sonra. o da gülümsedi.

hesabı istedik. kalktık. karşılaştığımız yere doğru yürümeye başladık. iyice geç olmuştu. varınca durduk. birbirimize baktık. sonra sözleşmiş gibi sarıldık. öyle güçlü bir sarılmaydı ki bu, ne dost ne sevgili... tarif edemediğim başka bir şey.

sonra ayrıldık. bir an durup teşekkür etmeyi düşündüm. ama adını bilmediğimi farkettim. devam ettim.

2 yorum:

Leman Sam dedi ki...

Ah be kızım, ben o duyguyu yıllar önce yaşadım...

hepimiz yazarız dedi ki...

senden özendim zaten. öyle şarkılarla büyüyen gençlern hali işte:)