24 Şubat 2010 Çarşamba

anılarla tanışmak

Image and video hosting by TinyPic

sigarasını ne zaman bitirdiği ne zaman diğerini yaktığını anlamıyordum bile. onu sigarasız görmeye de pek alışık değildim zaten.

saatlerdir birlikteydik. bu şehirde çok eski değildim. o hiç değildi. iş çıkışımda beni beklerken "boşa duracağıma şurdaki eyleme katılayım da bir faydam dokunsun" diye düşünecek kadar yeniydi hatta.

çok iyi bilmediğim ama hep girmek istediğim sokaklara girmenin tam sırasıydı. çünkü onun yanında bana bir şey olmazdı biliyordum. gezdik... o sokaktan girip diğerinden çıktık. galata kulesinin altında çay içtik. Halice doğru inmeyi denedik beceremedik. uzaktan öylece baktık sadece.

oranın kahvesi güzel buranın tatlısı derken her mekanda oturduk. konuşacak o kadar çok şey varken hep aynı şeylerden bahsediyor asıl konuşmamız gerekenleri atlıyorduk. kısıtlı zamanımızı geçmişten konuşarak geçirmek istemiyorduk belki.

yapmaya çalıştığı o kötü espirilere güldüm hep. "bak işte gülüyorsun" dedi "demek ki söylediğin kadar iğrenç espiri yapmıyormuşum." "kibarlıktan gülüyorum" dedim. ama değildi. gülesim geliyordu gerçekten. espiri yapmaya çalıştığındaki haliydi beni güldüren. eskiden de bir espiri yaptğında en çok kendi güler sonra çaktırmadan etrafına bakardı hep kimler gülüyor diye.

o akşam kelimeler olmadan konuştuk. çok şeyden bahsettik aslında. yeniden tanıyor gibiydim onu. nasıl oluyor da insanları iki dakikada etkiliyor hayranlıkla izliyordum. öyle bir iletişim gücü vardı ki garsonu, sahafı, yoldan geçeni, kültürlüsü, cahili, önceden tanıyanı, ilk kez göreni, herkes seviyordu herkes anında gülümsüyordu içtenlikle. şaşkın mıydım, hayran mıydım, kıskanıyor muydum bilmiyorum. garip bir his bürümüştü içimi ama kötü diyemem.

o başka tarafa bakarken ben yüzünü inceliyordum gizlice. küçükken elime terlikle vurduğundaki sinirli adam değildi o. daha yumuşak daha dalgın...

0 yorum: